Transparent Butterflies

We all know butterflies are fragile, so fragile that if you accidentally held your palms over them too tight, you’d kill them. The color in them would literally rub off on your hands if you stroked their wings. The same goes for dragon flies. Well they’re noisy of course but these are transparent. So it’s not too difficult to imagine insects as transparent.

In reality they just don’t have too much color on their wings. The same holds for transparent butterflies. However, even devoid of some of their color, they still are Continue reading “Transparent Butterflies”

TOP 10 RESPONSES TO WHY SHOULD I USE LINUX? – A LINUX EVANGELISTS’ REFERENCE

Foreword: I actually got this from another website, however it actually feels like I wrote them :D

Tux_bibleIf you’re a Linux enthusiast like me, you’ve probably tried to convert a few people over to Linux from another operating system. Even though you succeed many times, there are always a few ‘geniuses’ out there who need some real persuading to switch over to Linux.

So here are some quick and simple things about Linux you can point out to your potential convert.

1. Linux helps you get rid of viruses, worms, and other computer infections.

Although it is possible to get infected even with Linux (malware is mainly written for Windows), its system architecture, based on a server-client relationship makes it difficult for a virus to do any damage.

2. Linux is fast and will stay fast

Vista is a huge resource hog. XP isn’t too humble either. If you use Windows for a longer time and install lots of different programs, your computer becomes bloated with trash data, consequently becoming slower. With Linux, even a major distro won’t demand more than 256 RAM to run passably with all the bling and a maximum of 2 GB of space. And it won’t get slower. Continue reading “TOP 10 RESPONSES TO WHY SHOULD I USE LINUX? – A LINUX EVANGELISTS’ REFERENCE”

İlginç bir hikaye

Japonya’da yaşanmış gerçek bir olay şöyledir: Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce.

Muhtemelen bu çivi 10 yıl önce, ev yapılırken çakılmıştı. Peki nasıl olmuş da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmış ? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamak çok zor olmalı.

Böylece adam çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar. Sonra nereden çıktığını farkedemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle… Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgi? Ayağı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir…

Hayallerinizi erteleyin ama onları asla unutmayın

Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar geçiyor. Zaman çok çabuk ilerliyor.. Bu süre zarfında bir çok değişim gerçekleşiyor, bir çok şey oluyor ya da olmuyor. Bunlardan birisi de hayallerimiz. Ya gerçekleşiyorlar bu süre zarfında, ya da gerçekleşmiyorlar.

Bir hata yapıyoruz. Yaşımızın, zamanın önemi olduğunu savunuyoruz. “Bu süre zarfında(1 yıl-2 yıl) olduysa oldu, olmadıysa bu iş biter ve daha uğraşmam” diyoruz.. Ama bunları ertelememiz gerektiğini bilmiyoruz. Gerçekleşmeyen bir çok hayalimiz ve dönüşen hedefimiz var. Belki hiçbirine dokunmadık, belki icraat yaptık olmadı. Ama zamana bırakmadık. Hiç düşünmedik, tekrarlamadık. Yeniden bakmadık. İlgilenmedik. Hayallerimizi erteledik, ama onları unuttuk.. Büyük yanlış yaptık..

Daha gerçekleşmeyen bir hayal, bir zaman içerisinde mutlaka gerçekleşir. Ama biz onları bıraktık, erteledik. Unuttuk.. Zamanın/yaşımızın hiçbir önemi yok. 1 sene uğraştık, olmadı. 2 sene uğraştık, olmadı. 3 sene uğraştık, yine olmadı. 4. sene yine de bir denemeyi bilmedik.. Yaşımız daha belki çok genç, ama biz yine de yaşımızın ilerlediğini düşündük. Hayatta yaşanılan her şey bir tecrübe ama zamana karşı kendimizi körelttik ve hayallerimizden vazgeçtik.

Ben 21 yaşındayım, bir sürü hayalim var. Gerçekleşmeyen bir üniversite hayalim var. (önlisans mezunu olsam da) Üniversite olduktan sonra seminer vermek istiyorum. Bu hayalim var.. Yaşamım boyunca çoğu zaman çalışmış olup derslere kendimi veremesem de, bu üniversite hayali bu sene gerçekleşmezse seneye tekrar oluşacak. Bu, sınava girdiğim 2. sene olacak. Kazanamazsam seneye kalacak ve 3. sene olacak. Hiç mühim değil.. Önemli olan benim bunlara ulaşmam, hangi süre zarfında olursa olsun elimden geleni yapmam. Çalışmasaydım(bir işte), daha kısa zamanda gerçekleşirdi üniversite kapıları. Ama önümüzdeki 1 sene boyunca çalışmayacağım, sadece ders yapacağım. Ve gerçekleşmezse hayalim, tekrar sınava girip tekrar kendimi deneceğim. – ki inşAllah bu sene gerçekleşir –

Yaşın, zamanın önemi yok. Önemli olan, o hayalin gerçekleşmesi. Zamana göre değişim yapar tabiki ama, kendimizi de ona göre ayarlamasını ve gerçekten ’ neyi istediğimizi ’ bilmeliyiz. Gerçekten istediğimizde, hayallerimize ulaşacağız. Çünkü onlar beklemeye değer, çünkü onlar gerçekleşmeye değer..

Siz siz olun, ne olursa olsun hayallerinizi gerçekleştirmeye bakın. Eğer ki gerçekleştiremediyseniz, hayallerinizi erteleyin. Ama onları asla unutmayın..

Güzel tavsiyeler, sizinle paylaşmak istedim

Albert Einstein’dan İnciler

“Müzik için bir tutku olduğu gibi, anlamak için de bir tutku vardır. Bu tutku daha ziyade çocuklarda görülür, fakat yaşın ilerlemesiyle çoğunda kaybolur. Bu olmaksızın, ne matematik ne de bilimler olurdu. Bende her zaman mevcut olan bu tutku asla azalmadı.” “Konfor ve mutluluk, benim için asla ulaşılması gereken amaçlar olmadı. Mal sahibi olma, aldatıcı vitrin başarıları ve lüks hayat, ilk gençlik döneminden bu yana bana küçümsenmeye ve hor görülmeye lâyık şeyler gibi geldi. Hatta ahlâkın bu en alt derecesini zevk düşkünü sefihlerin ideali olarak adlandırıyorum.”

“Hayat her zaman bir birşey olmaktır, asla mevcut olmak değil.”

“Kozmik dini tecrübe, derin bir bilimsel araştırma sırasında birden beliren en soylu, en güçlü şeydir. Kendi çabalarını ve yeteneğini anlamayan, bilimsel düşüncede hiçbirşeyin kendiliğinden oluşmayacağını görmeyen kişi, bilimsel bir eseri doğurabilecek tek şey durumundaki doğrudan pratik hayatın gücü olan his gücünü değerlendirmesini de bilemez.”

“Dinin gerçeği benim için, insanın kendisini bir başka insanın yerine koyabilmesi, onun sevinciyle sevinip, onun üzüntüsüyle kederlenmesidir.”

“Emredici ahlâk, insanlığın en kıymetli geleneğidir. Ahlâki davranış, basitçe, hayatın belli zevklerine sırt dönmenin emredilmesine dayanmaz. Daha ziyade, bütün insanlar için daha mutlu bir kader olarak kabul edilen faydaya dayanır.”

“Şu kâinatın akla dayandığı veya en azından anlaşılır olduğu kanaati (ki bu, dini duyguya yakındır) bütün bilimsel çalışmaların temelini teşkil eder. Bu kanaat, aynı zamanda benim Tanrı anlayışımı oluşturur.”

“Bence, bir kişiye hayranlık duyulması doğru değildir. Tabiatın, çocukları arasında yetenekleri çok çeşitli olarak dağıtması kendindendir ve oldukça yetenekli bu çocukların sayısı da bir hayli fazladır. Bunların büyük kısmının sessiz ve silik bir varlık sürdürdüğü kanaatindeyim. Bunlardan bazılarına ölçüsüz olarak hayranlık duyulması, bana ne doğru, ne de iyi bir beğeni olarak geliyor, zira insanlar, onlara insanüstü zekâ ve karakter atfediyorlar. Kesin olarak benim payıma düşen şu; bana atfedilen kapasite ve mükemmellik ile gerçekte sahip olduğum arasında gerçekten gülünç bir tezat var. Eğer güzel bir teselli bulmasaydım, hakkımdaki bu kanı, benim için dayanılmaz olacaktı. Bulduğum teselli, tarih boyunca kıymeti sadece ruhi ve ahlâki planda olan insanların kahraman kabul edildiği gerçeğidir. Maddeci çağımızda çok sık tenkit edilse de, bu olgu, insanların çoğunun, kişinin sahip olduğu bilgiye ve dürüstlüğe, zenginlik ve güçten daha fazla değer biçtiğini ispat eder.”

“Sosyal adalet ve sorumluluğa dair şiddetli idealim, insanlarla doğrudan biraraya gelme konusunda bilinen yetersizliğimle her zaman zıtlık arzetmiştir. At koşulan bir araba için biçilmiş bir kaftan, yani tek kişilik bir koşu takımı için uygun bir atım. Böyle bir tecerrüd bazen acıdır ama, diğerlerinin anlayış ve sempatisinden uzak olmaktan üzüntü duymuyorum. Muhakkak birşeyler kaybediyorum bu bakımdan, fakat diğerlerinin alışkanlıklarından ve peşin hükümlerinden kendimi kurtarıyorum ve ruh duruluğumu böylesine hareketli temeller üzerine dayandırma arzusunda değilim.”

“Benim barışseverliğim bende insiyaki bir duygudur. Çünkü insanın öldürülmesi, bende tiksinti doğurmaktadır. Benim teorim, entelektüel bir teoriden doğmuyor, bilakis her türlü kan dökücülük, vahşet ve kine karşı duyduğum derin antipatiden ileri geliyor. Bu reaksiyonumu akılcılaştırmaya yönelebilirdim, ama bu gerçekte “a posteriori” (olaydan sonra, ondan ibret alarak geliştirilecek bir tepki) bir düşünce olacaktı.”

“İnsanları barışçılığa kazandırmak, sosyalizme kazandırmaktan daha kolaydır. Ekonomik ve sosyal meseleler bugün çok daha zordur, fakat erkeklerin ve kadınların barışçı çözümlere inandıkları bir noktaya ulaşmaları gerekmektedir. Siyasi ve iktisadi problemlere bir işbirliği anlayışı içinde yaklaşılması ümit edilir. Her şeyden önce sosyalizm için değil ama pasifizm (barışçılık) için çalışmamız gerektiği kanaatindeyim”

“Modern eğitim tarzı, araştırma merakını henüz tam olarak boğamamıştır. Nazenin bir çiçeğe benzeyen araştırma merakı teşvik ve özellikle hürriyete ihtiyaç duyar, aksi takdirde sararıp solar. Gözlem ve araştırma yapma hazzının baskı, zorlama veya ödev duygusundan kaynaklandığına inanmak ciddi bir hatadır”

“Birşeyi ezberlemektense, her türlü cezayı çekmeyi tercih ederdim”

“Benim tipimde bir adamın gelişme sürecinde, bütün çabayı varlık hakkındaki entelektüel kaygıya teksif etmek için sadece şahsi ve anlık konularla ilgilenmek, yavaş yavaş bırakıldığında bir dönüm noktası meydana gelir. Benim gibi bir adamın varoluşunda esas olan şey “ne” düşündüğü ve “nasıl” düşündüğüdür”

“İnsanlar dinlenmeli mi? Evet ama dinlenme nedir? Yattıkları zaman dinlenen insanlar vardır ve bunlar uyurlar, diğer bir kısım insanlar uyanık iken dinlenirler; bazılarının ise dinlenmek için çalışmaları veya yazmaları ya da eğlenmeleri gerekir. Herkese, nasıl dinlenilmesi gerektiğini göstermek için bir kanun çıkarırsanız, bu sizin herkesi aynı kabul ettiğiniz anlamına gelir. Aynı olan iki insan bile yoktur”

“Belli bir hisle, saf düşüncenin, eskilerin rüyasını gördükleri, gerçeği yakalama istidadına sahip olduğunu düşünüyorum”. 

 

Zamansız Zamanlarda

Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.

İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.

Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.

Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan. Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın.

Sonra fesat karıştı zamana ve insan bu günü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıklarını hep güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.

Farkında olmadan rezil etti bugününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu.

Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğeriyle düne yapıştı. Bugünü eline yüzüne bulaştırdı… mutsuz oldu insan.

Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı ne yarın ne de dün!..